Yetkin Dikinciler: ‘Kaybetmeyi göze almak gerek’ – Son Dakika Cumhuriyet Pazar Haberleri


Vasıf (Bülent Emin Yarar), ortada olmayan bir kamyonun vergi borcu nedeniyle tüm parasının elden gideceğini öğrenir. Bunun üzerine kamyonu bulmak üzere yakın dostu Fehmi (Yetkin Dikinciler) ve torunu Zeynep (Ülkü Hilal Çiftçi) ile birlikte bir yolculuğa başlarlar… 

Yol ve yolculuk hikâyeleri çoğu insan için ilgi çekicidir. Bir araçta birkaç kişinin gidecekleri yere varana kadar başından geçenler, sohbetleri, ulaştıklarında kendilerini ne beklediği gibi durumlar merakı diri tutar. “Kayıp Kamyon” da o yol öykülerinden biri ama bu sefer iç ısıtan türden. Tabii ki çatışmaları konu ediniyor, hem de en büyüklerinden birini, kuşak çatışmasını. Diğer yandan iki arkadaşın yakınlıklarını yeniden gözden geçirmelerini de görebiliyoruz, sonuçta “Eşini dostunu yolda tanırsın” da derler. Bülent Emin Yarar ve Yetkin Dikinciler 15 yıldır tiyatro sahnesinde “Profesyonel” oyununu sahneliyorlar, bu kez kamera karşısında uzun metraj film için bir araya geldiler. 

İki haftadır vizyonda olan filmin başarılı oyuncusu Dikinciler ile konuştuk. 

* Üretim sürecinizde oynadığınız karakterle nasıl bağ kurmuştunuz? Filmde Fehmi’yle Zabıta Vasıf’ın dertlerine eşlik edip çözmeye çalışırken sizin kendi hayatınızdaki dertlere de derman olabildiler mi örneğin? 

Üretim sürecinde oyuncunun asıl amacı inandırıcılık. Seyirciye yarattığı karakterle özdeşlik kurabilme, onunla yolculuk yapabilme samimiyetini ortaya koyabilmek. Bütün roller için geçerli bu. Fehmi için de ben tabii içimde Fehmi’den bir şeyler taşıdığımı düşünüyorum. İnsan her şeyin cevheridir. İnsan için her şey mümkün. Şu ana kadar başımıza gelmemiş olsa da bir gün Fehmi’nin başına gelenler benim başıma gelebilir. Dolayısıyla bir karakteri canlandırmaya çalışırken “Bu durum benim başıma gelseydi, bu durumlarda ne yapardım” diye yaklaşıyorum ilk adımda. Fehmi’de tabii ki benden bir şeyler vardır. Oyuncunun en eğlendiği ve zevk aldığı yer burası olsa gerek. O karakter için bir şeyler keşfetmeye çalışırken aynı zamanda kendini keşfedebilmek. Biz dert ortağı olmaya çalışırken derman da olmaya çalışıyoruz. Bazılarına iyi gelmek kendine iyi gelmek demektir. Birini iyileştirirken kendimizi iyileştirmek de kaçınılmazdır diye düşünüyorum.

‘GENÇLERE KULAK VERMELİYİZ’

* Bu soruyla bağlantılı olarak, filmin ele aldığı kuşaklar arası iletişim konusu da var, size yeni nesillerle ilgili neler kattı film? Fehmi’den ya da Vasıf’tan neler öğrendiniz? 

Film bir kuşak çatışmasıyla açılıyor ama ben genellikle kuşakların çatıştığını düşünen biri değilim. Çünkü bizden bir alt kuşağı gördüğümüzde “Sen benim yaşıma gel de anlarsın” demek bir klişe. Aslında “o” kimse biz de bir zamanlar biz de “o”yduk. O her kimse onu büyüttük. Birazcık yüzleşmek ve empati kurmak gerekli ve yeterli diye düşünüyorum. Gençlere biz bir şeyler öğretmeye çalışırken biz ne kadar biliyoruz diye sorgulamalıyız bir yandan. Yeniler, kirlenmemiş henüz eğilip bükülmemiş kırılmamış dökülmemiş halleriyle o önermeleriyle geliyor. Aslında onlara kulak versek dünya çok daha güzel bir yer olur diye düşünüyorum. Filmde de Vasıf da Fehmi de genç kuşak diye tabir ettiğimiz Zeynep’i dinledikçe yolları açılıyor.

* Filmdeki sıcaklık, paylaşma, başkalarının sorunlarını çözme gibi ilişkiler gitgide daha az rastladığımız şeyler mi acaba diye düşündürdü. Sizce film insan ilişkilerine dair neler söylüyor?

Evet birbirimizi daha az dinliyoruz. Çünkü iletişim araçlarımız fazla ama iletişimimiz ne yazık ki öyle değil. Araçlar fazlalaştıkça amacı unutur olduk. Bizler galiba birbirimize dokunmayı, göz göze bakmayı, yüz yüze dertleşebilmeyi unuttuğumuz zamandayız. Çok telaşımız var. Dışarıda buyurgan o kadar ses var ki o sesin gereğini yerine getirmeye çalışırken iç sesimizi duymaz olduk. Dolayısıyla da içimizden geleni yaşayamaz olduk. Galiba herkesin bir derdini paylaşmak için önce dert dinlemeye hazır olması lazım. Dertler de ancak paylaşılınca azalıyor. Bir derdi çözebilmek için de bağ kurmak, bağlanmak, dayanışma galiba en önemli kelimeler.

‘BÜLENT ÇOK İYİ BİR ADAM’

* Yıllarca tiyatro sahnesini paylaştığınız rol arkadaşınız Bülent Emin Yarar’la bu kez film setinde karşılıklı oynamak nasıldı, neler hissettirdi? Artık oyunculuğuna da hakim olduğunuz bir rol arkadaşıyla kamera karşısında olmanın kolaylıkları nelerdi?

Bülent Emin Yarar ile 15 yıldır “Profesyonel” oyununda aynı sahneyi paylaşıyoruz. Daha önce de tiyatro oyunlarında bir arada olmuştuk. Bülent’in oynadığı “Kaos” filminde de ucundan kıyısından küçük bir rolle de yer almıştım. Ufak temaslarımız olmuştu. Fakat asıl temas hayat. Bülent Emin Yarar meslektaşları için harika bir adam, izleyenler için harika bir aktör ama bütün bunları sildiğinizde hayatta da Bülent çok iyi bir adam. Onunla her türlü paylaşım çok güzel. 15 yıl aynı sahneyi paylaştıktan sonra bu filmde de karşılık oynasak ne güzel olur dedik. Filmi kabul etmemizdeki etmenlerden biri de buydu. Bize de çok iyi geldi. 

* Yıllar önce verdiğiniz bir röportajda kendinizi izleyemediğinizi söylemişsiniz. Yıllar geçtikçe bu aşıldı mı, örneğin “Kayıp Kamyon”u izlerken neler düşündünüz kendinizle ilgili? 

Röportajlardan hatırlananlar oluyor. Kendimi izleyemediğimi söylediğimi hatırlıyorum ama onu şu bağlamda söylemiştim: Filmi çekerken, çektiğimiz sahneleri monitörden izleme şansımız oluyor, ben o anlamda izleyememekten bahsetmiştim. Çünkü gerek yok. Ben yönetmenim oradayken, yazar ile el sıkışmışken, senaryoyu en iyi şekilde canlandırmaya çalışırken “Dur bakalım yapabiliyor muyum” diye düşünmüyorum izleyerek. Oynadığımdan hatırımda kalan duygu benim için yeterli oluyor. Oynadığıma ikna olabiliyorsam bu benim için yeterli, bu benim için aşılması gereken bir durum da değil. Nasıl göründüğüm önemli değil benim için duygunun tamam olması gerekiyor. Yönetmenim isterse izlerim ve tabii ki o sahneyi çekerim ama ben duygumla ilgileniyorum.

* Şu an devam edenler dışında yakın gelecekte ne zaman sizi ne zaman yeni projelerde göreceğiz?

Ne zaman yeni proje var mı diye sorulsa hep şu cümleyi hatırlıyorum, rahmetli anneceğimin adı Kader, ben kaderimdeki rolleri bekledim her zaman. Bu kader de yol ayrımında hep güzel şeylerle buluşturdu beni. Bana heyecan veren, paylaşmaktan asla imtina etmeyeceğim, elimi kaşındıran, oyuncu olarak zevk aldığım ama ucundan kıyısından bir iki cümlesi de olan, insanlık adına daha güzel şeyler paylaşabileceğim roller ile buluştum. Hâlâ kaderimdeki, kısmetimdeki rolleri bekliyorum.

AKILLARDA KALAN REPLİKLER

* “Kayıp Kamyon”dan aklınızda en çok hangi replik kaldı? Durduk yerde oynadığınız karakterlerden repliklerin aklınıza geldiği oluyor mu? Hangileri?

“Başkalarının yaptıklarına üzülmek onları kaybetmekten daha ağır gelir çoğu kez.” Çok güzel bir cümle. Bir şeyleri kaybetmeyi de göze alabilmek lazım. Onun yaptıklarıyla boğuşmak ve onun yaptıklarına maruz kalmaktansa bazen yolları ayırmak gerekebiliyor. Bu replik benim için çok güzel. Başka filmlerden de elbet kalıyor aklımızda. “Dünyanın değişebileceğine dair umudunuz var mı?” Nâzım filminden, belki olmayabilir o an ama hayal kurmaya devam ediyoruz. Nâzım, böyle bir hayal kurmuştu, inandıklarını yapmaktan ve hayal etmekten büyük insanlık için hiç vazgeçmemişti. Onu çok severim. Babam ve Oğlum’da da Salim karakterini canlandırmıştım. Orada da sürekli herkesin iyi olmasını isteyen Salim vardı. Abisine “İyiyiz de mi Sadık?” diyordu “Allah bozmasın” diyordu Salim de. Gerçekten iyiliği bozmayalım hep onun peşinde olalım.

‘KÖTÜLÜKLERİN FARKINA VARALIM’

* Burada tek tek sayamayacağımız kadar çok fazla kötü, dehşet verici haberlerle karşılaşıyoruz hemen hemen her gün. Siz nasıl hissediyorsunuz kendinizi? Neler dile getirmek istersiniz?

Evet dediğiniz gibi şu an sayamayacağımız kadar kötülüklerle boğuşuyoruz. Çok kötü dönüyor bu dünya, bir yerde durdurmak lazım. Ama dünya durmayacağına göre insanın bir şeyleri durdurması lazım. Son zamanlarda akla ziyan kalbe hasar günler yaşıyoruz. Tabii ki dertlerimiz vardı, hep oldu olacak da. Ama “insan” sözcüğünün bu kadar kötü bir çağrışımının olduğu dönemden geçmedik diye düşünüyorum, sonumuz hayrolsun. Tabii ki bunlardan dolayı kendimi çok kötü hissediyorum. Ama bir tek şeyde kendimi kurtarıyorum. Bu haberlerle hâlâ kendimi çok kötü hissettiğim ve bunlarla başa çıkamadığımı hissettiğim için bu dertlere revan olduğum için, ne yapılabilir diye onların yoluna çıktığım için kendimi motive ediyorum. Herkese de tavsiye ediyorum, kösele olmayalım. Kötülüklerin farkına varalım. Bu durumlara karşı yapabileceklerimiz neyse onları yapmaya devam edelim. 

* Gündemdeki konulara ilişkin konuşmak konusunda üzerinizde baskı hissediyor musunuz? Böyle zamanlarda insanlar sanatçılardan niye bir şeyler duymak istiyor sizce?

Dile getiriyoruz konuları tabii ki. Çoğunluğun dilini konuşmak çok konforlu bir alandır risk almazsınız. Ama orada da bir özbenliğiniz kalmaz. Bu hayattan giderken inşa edeceğiniz en önemli şey bir özbenliktir. Ne para, ne kariyer, ne şöhret hiçbirinin önemi yok. Son günümüze kadar kendimiz olarak kalmaya devam edebilecek miyiz? İşte onun cevabını da bu satır aralarında veriyoruz. Tabii ki dile getireceğiz, ucunda ölüm yok ya.



Source link

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir