TRT World Baş Yapımcısı Ghida Fakhry moderatörlüğündeki panelde, Ceza Mahkemeleri Uluslararası Rezidüel Mekanizması Yargıcı ve eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi Başkanı Carmel Agius, TBMM Adalet Komisyonu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Prof. Dr. Cüneyt Yüksel, Western Üniversitesi Hukuk Fakültesinden eski İnsan Hakları Özel Raportörü Prof. Dr. Michael Lynk, Northumbria Üniversitesi Karşılaştırmalı ve Uluslararası Ceza Hukuku bölümünden Prof. Dr. Mohamed Badar ve insan hakları savunucusu Dr. Ömer Süleyman konuşmacı olarak yer aldı.
Agius, Uluslararası Ceza Mahkemesindeki (UCM) en büyük problemlerden birinin soruşturmaların, ilan edilen tutuklama emirlerinin ve sürecin yürütülüş şekli olduğunu belirterek, UCM’deki sistemin, bu prosedürlerin kısa sürede tamamlanması için yardımcı olmadığını dile getirdi.
Gazze ve Ukrayna’da durumun çok kritik olduğunu ve bu kritik durumlarla karşılaşıldığında iddianamenin onaylanması ve tutuklama emrinin çıkarılmasının daha acil hale geldiğini kaydeden Agius, kararların uygulanabilmesinin UCM’deki problem olduğunu söyledi.
Agius, 2005’ten bu yana UCM’de 26 kişinin yargılandığını ve bunlardan 11’inin beraat ettiğini aktararak, 30’dan fazla kaçak olduğunu ifade etti.
Suçlamalar ve tutuklama emirlerinin olduğunu, bunun sembolik değil trajik nitelik taşıdığını belirten Agius, “Yine de hala UCM’ye inanıyorum. Diğer bir deyişle eleştirel yaklaşıyorum ama UCM için umudum ve inancım var.” dedi.
Yüksel ise uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuk açısından önemli bir dönüm noktasında olunduğunu kaydederek, 7 Ekim 2023’ten bu yana, etkinlik, adalet, meşruiyet ve uluslararası hukukun ve uluslararası insancıl hukukun geleceği hakkında özellikle düşünülmesi gerektiğini söyledi.
“Gazze, insani krizin ötesinde”
Gazze konusundaki çifte standartlara ve uluslararası hukukun seçici şekilde uygulanmasına işaret eden Yüksel, “Bence Gazze, bu aşamada bir insani krizin ötesinde, 17 bin çocuk ve 12 binden fazla kadın olmak üzere 45 bin sivilin ölümü göz önünde bulundurulduğunda bu bir insanlık krizi. Bu noktada İsrail, açıkça soykırım, insanlığa karşı suç, Nazi Almanya’sının yaptığı gibi savaş suçları işliyor.” diye konuştu.
Yüksel, Gazze’deki soykırımın, İsrail’in 75 yıllık apartheid yönetiminin, 56 yıllık işgalinin ve 16 yıldır Gazzelilere uygulanan ablukanın sonucu olduğunu vurguladı.
UCM bağımsız olsa da kararların uygulanması konusunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) bağlı olmasının süreci zorlaştırdığına işaret eden Yüksel, ABD’nin İsrail’e karşı kararları BMGK’de veto ettiğini hatırlattı.
Yüksel, İsrail’e yönelik soykırım davasının Türkiye, Bolivya, Kolombiya, Meksika ve Nikaragua gibi Batı dışındaki ülkelerden destek kazanması durumunda uluslararası hukuk ve insani eylemde bir değişiklik olabileceğini dile getirdi.
Her görüşmede diğer ülkeleri bu davaya müdahil olma konusunda teşvik ettiklerini kaydeden Yüksel, en sonunda soykırım davasının uluslararası insancıl hukukun adil şekilde uygulanmasını savunmak için önemli bir anı temsil edeceğine vurgu yaptı.
Yüksel, İsrail’in savaş suçlarının ve insanlığa karşı suçlarının temel sebebinin cezasızlık olduğunu belirterek, bu durumun UCM’nin kararıyla sarsıldığını ifade etti.
Türkiye gibi ülkelerin İsrail’in BM üyeliğinin askıya alınması ya da sonlandırılması gerektiğine inandığını aktaran Yüksel, “Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde Türkiye, İsrail’in hem uluslararası mahkemeler de hem de küresel vicdan açısından sorumlu tutulmasının garanti altına alınmasında kararlı.” ifadelerini kullandı.
“Gazze’de ikinci Nekbe”
Badar da umudun kaybedilmemesi gerektiğine ve BM Genel Kurulu’nun bu kriz kapsamında çok aktif hareket edip UCM’den tavsiye istediğine işaret ederek, UCM’nin de aldığı kararla tarih yazdığını söyledi.
UCM’nin aldığı kararla suçun bireysel sorumluluğunun olduğunu aktaran Badar, üst düzey yetkililere karşı bir tutuklama emri bulunduğunu hatırlattı.
Badar, sonuç almanın zaman alacağını ancak umudun kaybedilmemesi gerektiğini vurgulayarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Krizler fırsat oluşturur.” sözüne atıfta bulundu.
Şu anda Gazze’de yaşananların soykırımdan öte olduğunun altını çizen Badar, “Olan sadece soykırım değil, ikinci bir Nekbe.” dedi.
“Savaş suçluları adalet önüne gelmedikçe UCM kararı sembolik bir zafer”
Süleyman ise Filistinlilerin Allah ve kendileri dışında her şeyden umudu kestiğini kaydederek, şu ana kadar uluslararası sistemde hesap verilebilirlik adına hiçbir sonuç alamadıklarını dile getirdi.
İsrail gerçek anlamda adalet karşısına gelene ve tutuklama emri uygulanana kadar bunun sadece sembolik bir zafer olacağına vurgu yapan Süleyman, tek problemin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu olmadığını, İsrail olduğunu ifade etti.
Süleyman, savaş suçlularının adalet için uluslararası mekanizmaların önüne gelene kadar bu durumu siyasi bir tiyatro olarak göreceklerini belirterek, bu konuda yanılmaktan memnun olacaklarını dile getirdi.
BMGK ve uluslararası sistem ABD’nin elinde olduğu sürece “bu sistemlere” inanmayacaklarını kaydeden Süleyman, ABD Başkanı Joe Biden ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, bu sistemde yargılandığında ve eski İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant gibi muamele gördüğünde adalete inanacağını kaydetti.
Küresel kuzey, çatışmalara farklı tepkiler veriyor
Lynk de neredeyse 45 bin Filistinlinin öldüğü ve insani yardımın büyük bir kriz haline geldiği Gazze konusunda ABD, Kanada ve Avrupa başta olmak üzere küresel güneyin pasif halde nasıl kalabildiğini sorguladı.
Bazı Avrupa ülkelerinden küçük girişimler olduğuna işaret eden Lynk, “Ancak küresel kuzeyin Rusya-Ukrayna savaşıyla İsrail’in Gazze’deki soykırımına yaklaşımı arasında tepki açısından büyük bir fark var.” değerlendirmesinde bulundu.
Lynk, uluslararası hukukun olabildiğince ihtiyacı karşıladığını ancak kendi yargısı ve ordusu bulunmadığını ifade ederek, tüm insan haklarını uygulayabilmek için uluslararası siyasi çözümlere ihtiyaç olduğunu söyledi.
Ülkelerin kendi yasalarını görmezden geldiğine işaret eden Lynk, “İsrail, Birleşmiş Milletler üyeliğini sürdürmeyi hak ediyor mu? BM Sözleşmesinin 25. maddesi, her üye devletin BMGK kararlarına itaat etmesi gerektiğini söylüyor. Son 45 yılda İsrail’in itaatsizlik ettiği 30’dan fazla karar bulunuyor. Bunlar İsrail’in (yasa dışı) yerleşimleri, Doğu Kudüs’ü işgali ve 4. Cenevre Sözleşmesinin uygulanması hakkında. İşgalci bir güç olarak İsrail, bunların hepsine karşı çıktı.” şeklinde konuştu.
Lynk, ABD’nin de neredeyse son 50 yılda İsrail’e eleştirel yaklaşan yaklaşık 50 kararı veto ettiğini hatırlatarak, diğer daimi üyelerin veto hakkını bu şekilde kullanmadığına dikkati çekti.
Bugünkü sorunların uluslararası hukukla ilgili olmadığını kaydeden Lynk, bu sorunların uluslararası siyaset mimarisiyle alakalı olduğunu ifade etti.