Gazi Paşa’nın aziz hatırasına…
Özneler tüm yaşamlarını insanlık adına düş kurmaya adarlar. Onlar, tümelin hayalini tikel olarak duyumsayan ve kendi karakterinde bunu kimlik olarak açığa çıkaran insanlardır.
Toplumların tarih serüveninde yaşadıkları tüm deneyimler şuur düzeyine ancak bir özne yaratımı ile taşınabilir. Özne, toplumun niyet düzeyinde olan kimlik arayışının bedenlenmesi ve o toplumun kültür düzeyinden uygarlık düzeyine ulaşmasına olanak sağlayan bir kapıdır. Toplumun bireyleri, aralanan bu kapıdan geçebildikleri ölçüde, tarih sahnesinde nesne olmaktan kurtulma olanağına sahip olurlar.
Tarih yazımı, aklın evrimleşme sürecine notlar aracılığı ile tanık olunmasıdır. Bu evrimleşme ise öke olarak bazı karakterler aracılığı ile aklın dünden şimdiye taşınması, referansın kendiliği, yani zekâdır. Gelecek ise bu düzeyde bir evrimin, zekânın “şimdi” de yazılımıdır.
Türk toplumunun tarih sahnesinde var olduğu ilk günden bugüne tüm deneyimlerinin şuur düzeyine taşınmasının yegâne öznesi Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Cumhuriyet ve yakın tarihimizde, Osmanlı ve Selçuklu’da hiç kuşkusuz Türk toplumu lider kişilikler yaratabilmiş, cesareti ile diğer toplumları yönetebilme yetisi gösterebilmiştir. Bu cesaret Türk toplumunun kendine has bir özelliği olarak ona tarihte pek çok kez devlet kurma olanağı da sağlamıştır. Mustafa Kemal Atatürk’ün -bu sürecin devamı olarak ve hâlâ bugün yalnızca bir lider değil ancak bir önder olarak? onu yegâne “özne” kılan özelliği ise Türkün temel özelliği olan cesareti, referansı kendi olan akıl düzeyine taşımasıdır. Bu düzeyden doğan “fikir”, Türk toplumunun ergenlik düzeyinden olgunluk düzeyine taşınmasına olanak sağlayan bir ruh ve dahası topluma karakter kazandıran bir dönüşümdür.
“Zabit ve Kumandan ile Hasbihal” (1918) adlı eserde Atatürk şu değerlendirmede bulunmaktadır:
“Bizim idare edeceğimiz insanların, hangi emellerini şahıslarımızda tecelli ve tecessüm ettirerek, onların kalblerini ve onların güvenlerini kazanacağız ve onlara manevi kuvvetler ilham vasıtalarını tavsiye edeceğiz… Herhalde insanlarımızın rûhunu kazanmak bir vazife olduğu gibi…”
TOPLUM BİLİNCİ
Atatürk, toplum bilincini dönüştüren (kolektif bilinç), toplumu “şimdiye”, olgunluk düzeyine taşıyacak olan karakteri, dehayı, tohumu, Türk toplumunun toprağına eken kişidir.
Atatürk, “Ektiğimiz tohumlar o kadar özlü ve kuvvetlidirler ki bu fikirler Hint’ten, Mısır’dan döner dolaşır gene gelir” ifadesini bu toplumun duygusal motivasyonunu sağlamaktan çok bir toplumu bir arada tutan maya olarak karakterin topluma rağmen toplum bilincine ekildiğini belirtmek için kullanmıştır.
Bugün Türk toplumunda onu sevdiğini ifade edenlerin büyük bir bölümü “ilke ve inkılapları” rahat giyinip yeme-içme özgürlüğü düzeyinde yorumlamaktadır. Bu “kasaba milliyetçiliği” (*) anlayışı çağdaş dünyanın bilim-felsefe-sanat gerçeğinden kopuk olmakla birlikte, diğer milletlerin kültür ve deneyimlerinden gerektiği düzeyde haberdar değildir. Onu sevmediğini ifade edenlerin bir bölümü dini itikatlarını himmet/istek düzeyinden dinin iman/yapma düzeyi olan “şimdi” ye taşıyamamanın, ergenlikte diretmenin sonuçlarını taassup-öfke olarak yaşamaktadır.
Bu iki anlayış olgunlaşmanın, eşik atlamanın doğal belirtisi olarak değerlendirilmeli, birbirini aynı düzeyde var eden bu kutuplaşma zorunlu olarak tohumun yeşermesine olanak sağlayan öğeler olarak tanımlanmalıdır.
Bugün 10 Kasım, ulu önder Mustafa Kemal Atatürk’ü, tarihin en seçkin öznesini derin saygılarımızla selamlıyoruz!
* “Kasaba milliyetçiliği” ifadesi İlber Ortaylı’ya aittir.