Shakespearevari bir Dune evreni: Kehanet – Son Dakika Cumhuriyet Pazar Haberleri



Dune evreninin en gizemli örgütlerinden, Bene Gesserit tarikatının köklerine yapılan bu yolculuğu temel alan Dune: Kehanet (Dune:Prophecy) HBO için yaratıldı ve Warner Bros. Discovery’nin Türkiye platformu BluTV’de 18 Kasım’da gösterime giriyor.

Dizinin başrol oyuncuları, Bene Gesserit üyeleri Emily Watson ve Olivia Williams ile İmparatoriçeyi canlandıran Jodhi May ile Dune: Kehanet dizisini, gücü elinde tutan kadın rollerini, Dune mitosunu ve dizinin bu evrende durduğu yeri konuştuk.

İlk dört bölümünü izlediğim diziye dair hissim, bu güçlü kadın figürlerinin yaratıcılarıyla aynı yönde: Kehanet seyircisini, Shakespearean bir Dune evreni buluşturacak.

– Dune: Kehanet’te Harkonnen kardeşleri canlandırıyorsunuz. Nasıl hazırlandınız, birlikte araştırma veya hazırlık yaptınız mı?

Emily Watson: Yaptık. Londra’daki Ulusal Portre Galerisi’ne gittik ve İngiltere kraliçesi Elizabeth’in, İskoçya Kraliçesi Mary’nin ve Lady Jane Gray’in portrelerinin önünde oturduk. Tudor dünyasındaki bu figürler, güç kullanan kadınlardı. Ancak hayatları her zaman tehlikedeydi son derece tehlikeli bir dünyada yaşıyorlardı Elizabeth dönemini, bugün bile bunu bir altın çağ olarak düşünüyoruz. Oysa aslında bu bir polis devletiydi.

Olivia Williams: Çünkü bir mektupta kız kardeşini sevdiğini yazabilir ve sonra aynı kalemle onun idam fermanını imzalayabilirdi. İşte bu tür bir güç ve aile sevgisi. Bunlar çok zehirli bir kombinasyonlar. Biz bu kadınları anlamaya çalıştık.

– Diziyle birlikte, büyük bir hayran kitlesi ve kültüre sahip bir dünyaya adım atıyorsunuz. Bu konudaki deneyiminiz ve etkileşimleriniz nasıl oldu?

O.W. : Rolü yeni aldığımda bir dönemde, yeni bir televizyon takmaya gelen bir adam bana ne yaptığımı sordu. Ona Tula Harkonen’i canlandırdığımı söyledim. Ayaklarımın dibine diz çökerek oturdu. O noktada bu işin ciddi olduğunu fark ettim. Ellerimin arasında bir neslin umutları ve hayalleri vardı. Bunu doğru yapmalıyım dedim kendime.

E.W.: Comic Con’da bir tanıtım yaptık, bu da 4000 kişilik bir izleyici kitlesinin önünde oturmak anlamına geliyordu. Herkes her kelimemizi dikkatle dinliyordu. Daha önce oynadığım bazı demografik gruplardan çok farklı bir dünya Dune evreni.

O.W. : Ve şanslıyız ki Dune ve onun dünyasının gerçek bir meraklısı olan Allison’ı (Schapker) bulduk. O da evrenin bir unsurunu alıp genişletti. Neticede umarım kimsenin fikrine saygısızlık etmeden yapabildik çünkü bu, Sisterhood romanına dayanan orijinal bir materyal.

– Dune’un sahip olduğu hayran kitlesi sizin için bir motivasyon mu yoksa daha çok baskı mı?

E.W. : Biraz baskı galiba. Yani, bunu yapmaya başladığımızda evrenin kapsamını gerçekten bilmiyorduk. Biz sadece buna, içine girebileceğimiz harika bir materyal olarak, oyuncular olarak yaklaştık. Budapeşte’deydik, çalışıyorduk ve Dune evreni hakkında yapılan tüm işlerle ilgili her şeyi öğrenmeye çalışıyorduk. Çok sonradan bunun ne kadar büyük olduğunu anlamaya başladım diyebilirim.

O.W: Evet, Comic Con’da büyük bir neşe var ama aynı zamanda, yanlış yaptığınızda çok üzülüp tepki verecek insanlar da var. Bu yüzden ikonografi veya terminolojide hata yaparak kimseyi üzmek istemiyorum. Ama bence harika olan şey, bu evren hakkında çok bilgili olan Alison’ın koruması altında olmamızdı. O, Dune evreni hakkında o kadar derinleşmiş ki bize sadece bununla ilgili bilmemiz gerekenleri öğretmekle kalmadı; aynı zamanda Frank Herbert tarafından muhteşem bir şekilde yaratılan hikâyeyi ve evreni gözeterek, senaryo yazımı sırasında bizi de korudu. Bir de şunu eklemek gerekiyor ki hikaye, şimdiki Dune serisinden 10.000 yıl önce geçtiği için büyük avantajımız var. Yani, biraz daha esneklik söz konusu. Bazı açılardan Timothy Chalamet ve Zendaya’ya evrilebiliriz ve bunu kimseyi rahatsız etmeden yapabiliriz.

– Kesinlikle. Neticede Kehanet, Dune evreninin birçok ikonik unsurunun başlangıcını tanıtıyor. Peki, İzleyicilerin erken Bene Gesserit’i nasıl görmelerini istiyorsunuz ve bu sürecin, daha geniş Dune mitosuna etkisi nedir?

E.W. : Sanırım başlık bile çöl kehanetini öneriyor. Yaptığımız şeyin geleceğe doğru bir yol açmak olduğunu ve kız kardeşliğin de yaptığının bu olduğunu, sahip oldukları anlatıyı kontrol ettiklerini düşünüyorum. Gerçek manipüle edilebilir. Ve bildiğiniz gibi, güç mücadelesinin siyasi karanlık sanatları aslında onların ne olmasını istediklerine göre şekilleniyor.

O.W. : Gerçeği kim kontrol ediyorsa, hikâyeyi kim kontrol ediyorsa, hikâyeyi ileriye taşıyan da odur. Ama aynı zamanda intikam hikayesinin, aile intikamı hikayesinin, ihanetle, gerçeklerle, yalanlarla, yanlış soyadına sahipsen bir tarafta, başka bir soyadına sahipsen başka bir tarafta olduğun retrospektif korkusu da var bu dizide. Ve toplumda bu tür kinlerin ne kadar derinlere gittiğini ve binlerce yıldır insanların “ben buradaydım, bu benim” dediğini gördük.

– Pekâlâ, Harkonnen ve yardımcıları arasındaki kişisel ilişkiyi, Bene Gesserit’in bir tarikat olarak genel hedefleri bağlamında nasıl görüyorsunuz? Kendi kişisel sorunları ve geçmişleri, bu tarikatın alacağı yönü ne ölçüde etkiliyor? Çünkü Kehanet açıkça, Dune evreninin geleceğine uzun süreli ve kalıcı bir etki yapacak.

E.W. : Bene Gesserit’leri ilk gördüğümüzde ki tek bir bütün gibi görünüyorlar; niyetlerinin öfkeyi ve travmayı bir şekilde kontrol altına almak olduğu ve insanlığı yönlendirmekle görevli olan kardeşliğe kendilerini adadıkları izlenimini verdiklerini görüyoruz. Ama işler kötü gitmeye başlıyor ve insanlığın geleceği üzerindeki kontrollerinin, kontrol olarak düşündükleri şeyin, parçalanmaya başladığını fark ediyorlar ve ilişkileri büyük bir baskı altına giriyor. Çünkü çatlaklar görünmeye başladıkça, paylaştıkları çok derin ve çok tehlikeli sırlar yüzeye çıkmaya başlıyor.

O.W. : İki dünyayı paralel yürütmeye çalışıyorlar ve bir süre sonra su, Kız Kardeşlik için en iyisi ile Harkonnen için en iyisi arasında çok ama çok bulanık hale geliyor. Bu, karmaşık ve zorlayıcı. Dizi de bize bunu gösteriyor.

– Dizide Valya ve Tula iki tiyatro karakteri gibi görünüyor zira dahaziyade teatral bir auraları var. Hatta Shakespeare trajedi karakterleri gibiler çünkü Harkonnen ailesinde ve Kardeşlik’te çok fazla acı ve ihanet var. Dizi, karakterlere daha derinlemesine inebileceğimizi gösteriyor çünkü bu, bir savaş bilim kurgu eserinden daha çok karakterler üzerine yoğunlaşan bir eser.

O.W. : Kesinlikle. Allison ile Jordan’ın (Goldberg) senaryoda biraz abartılı bir dil ve konuşma tarzı oluşturdular. Çünkü karakterlerin, bugünün ifadelerini kullanan, 10 yıl sonra geçerliliğini yitirecek bir sokak dili veya herhangi bir şey olmasını istemediler. Yani dilin anıtsal ve zamansız bir kaliteye sahip olması gerektiğini düşünüyorlardı. Zaten Emily ile ikimiz de abartılı ve hafifçe teatral bir şekilde konuşma konusunda eğitim almıştık. Fakat aynı zamanda bu kadınlar karizmatik liderler ve hitabet sanatına sahipler. Bilirsiniz, bazı insanlar bu konuda diğerlerinden daha iyidir: bir düşünce akışını takip etmek, bir argüman oluşturmak ve insanları kelimelerle seni takip etmeye ikna etmek. Biz bunun eğitimi aldık ve bunu yapmayı seviyoruz. Bunun fark edilmesi çok güzel.

E.W. : Rolüm üzerine çalıştığım zamanlarda hep bilim kurgu karakterlerini düşündüm. Alec Guinness’i ve Star Wars’ta Obi Wan’ı nasıl Shakespeare gibi seslendirdiğini düşündüm. Ona, sanki Kral Lear’ı oynuyormuş gibi derin ve gerçek bir değer veriyordu. Bu benim yönüm oldu.

O.W. : Emily ile Londra’daki National Portrait Gallery’de Kraliçe Elizabeth’in portrelerine bakmaya bu yüzden gittik. Shakespeare onun için yazmıştı ve tarihi, onu memnun edecek şekilde anlatmıştı. Bu sebeple Dune’da tarihi derinlemesine gösteren ve teatral olan temalar var.

“EĞER ANAERKİL BİR DÜZEN OLSAYDI NASIL OLURDU?”

– Dune gibi derin ve karmaşık bir evrende bir karakteri canlandırmak nasıl bir duygu. Bu evrenle ve karakterinizle ilk karşılaştığınızda sizi en çok etkileyen şey neydi?

Jodhi May: İlginç bir soru. Bence, Dune evreni o kadar zengin ki bilinen ve sevilen bir bilim kurgu klasiğinin bir parçası olduğunuzu hissediyorsunuz ama bence bu dizi gerçekten, bu dünyayı çok yeni bir açıdan ve perspektiften tasvir ediyor. Bu türden güçlü bir kadın rolüyle karşılaşmak ilginçti. Ama İmparatoriçe Natalya ile tanıştığımızda, o henüz kendi sesini bulma yolculuğunun başında ve oldukça hayal kırıklığına uğramış ve dışlanmış durumda karşımıza çıkıyor. Sanırım, tümüyle baştan yaratmanız gereken bir karakterle karşılaşmak ve size bir aktris olarak büyük bir yaratıcı özgürlük sağlıyor. Ve gerçekten de heyecan verici bir meydan okuma.

– İlk tanıştığımızda, İmparator ve İmparatoriçe arasındaki ilişkinin nasıl olduğunu gözlemlediniz? Ve Desmond’ın tanıtılmasının, sadece aralarındaki ilişkiyi değil, yaşadıkları dünyadaki ilişkiyi nasıl değiştirdiğini düşünüyorsunuz?

J.M. : Sanırım İmparator ve İmparatoriçe ile ilk tanıştığımızda, bu evlilik biraz bozulmuş izlenimi veriyor. Başlangıçta, ortak bir çaba ve bir ortaklık gibi hissettiren bir şeyken, Natalya’nın dışlanmış ve güçsüz hissettirilmesi ve kocasının Kız Kardeşliğe aşırı bağımlılığı bu ortak projeyi gerçekten mahvediyor. Bu çifti ilkin, neredeyse çözülmekte olan bir evlilikte tanımamız ilginç. Desmond Hart’ın tanıtılmasına gelince, bence bu Natalya için bu gerçek bir fırsat ve gerçek bir oyun değiştiren bir an.

Burada bir şeyler yapma fırsatını görüyor ve kocası gibi korkusuzca bu fırsatı yakalıyor. Bu da aralarındaki tüm dinamiği değiştiriyor ama bu çok ince manevrayla yapılıyor. Natalya, kocası kadar olmasa da bir politikacı gibi, arka planda sürekli manevra yapması gerekiyor. Güç, perde arkasında kırılıyor ve gözlemlenmesi gereken protokolün de farkında. Yani size herhangi bir sürpriz bozan vermeden söyleyebilirim ki Natalya güçsüz birinden, bu çok karmaşık evlilikte, bir tür güç kazanmanın yolunu bulacak birine dönüşümünü gerçekten görüyoruz.

– Karakteriniz, Bene Gesserit’in artan güç ve etkisini nasıl algılıyor ve onların imparatorluğun geleceğini şekillendirmedeki rolü hakkında ne düşünüyor?

J.M. : Natalya kardeşliğe derinden bir şüpheyle yaklaşıyor. Gerçekten onlara güvenmiyor. Yine bu, kocasını bir lider olarak nasıl gerçekten etkisiz hale getirdiklerine dair benim noktama geri dönüyor çünkü aynı şeyin kızına olmasını istemiyor. Kızı için farklı bir yol çizmek adına sınırlı gücü dahilinde her şeyi yapıyor. Bu anlamda, Desmond Hart ile daha çok ortak noktası var.

Ve kesinlikle biliyorsunuz ki, Kız Kardeşlik konusundaki tutumları açısından bir tür uyum var. Yani evet, Natalya Kardeşliği İmparatorluk için mutlak bir tehdit olarak görüyor.

– Sizce Dune, belki de kadın karakterlerin ve güçlü kadın karakterlerin, dünyanın genel kaderini şekillendirmede oldukça önemli bir etkiye sahip olduğu bir tür evren olarak, bilim kurgu dünyasında daha fazla alan sunan bir evren mi?

J.M. : Evet, bence Dune bu muhteşem kadın karakterlere izin veriyor ama bence bilim kurgunun, geleneksel olarak, kadınların “eğer bir anaerkil bir düzen olsaydı ne olurdu?” ve benzeri soruları keşfedebileceği bir tür olduğunu unutmamak gerçekten çok önemli. Ya dünyada güç ve liderlik pozisyonlarında ağırlıklı olarak kadınlar olsaydı? Bu yüzden bunun bu kadar beklenmedik hissettirmemesi gerektiğini düşünüyorum. Bence geleneksel olarak, bu alan kadın bilim kurgu yazarları tarafından keşfedilmiştir.

Bunun daha önce bu kadar dramatize edildiğini sanmıyorum. Yani, bu, dizi tarafından belki de yeniden düzenlenen tarihin belirli bir şekilde yeniden yazılması hali. Bence bu dizinin harika olan bir diğer yanı da 35 veya 40 yaşın üstünde olan birçok kadın karakter görüyor olmamız ve biz kadınlar olarak bu yaşlardaki aktörler için yazılan rollerin ne kadar az olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu nedenle, benim için bu dizi bu açıdan gerçekten çığır açıcı bir dizi ama aynı zamanda bilim kurguyu geleneksel olarak kadın sesi olan evine geri getiriyor.

– İmparatoriçe orijinal bir karakter olduğu için bu karakterin yaratılmasında yer aldınız mı ve referansı olmayan bir karakter yaratmanın zorlukları nelerdir?

J.M. : Harika bir soru. Bence bir aktris olarak karakterin hissiyatı açısından yazarın sahip olduğu şeye gerçekten ulaşmalısınız. Ama aynı zamanda onları gerçek hissettirmelisiniz. Karakterim için kitaplarda araştırma yapabileceğim çok az şey olduğundan, gerçekten tarihi eşdeğerlerine bakmaya karar verdim. Bu yüzden tahtın arkasındaki güç olan, ordularını kurmak için yeterli parayı bulmak amacıyla mücevherlerini satmak zorunda kalan, Orta Çağ kraliçelerine baktım. Ve Orta Çağ tarihi gerçekten böyle inanılmaz karakterlerle ve tarihsel figürlerle dolu ve bunların çoğu gözden kaçırılmış. Tüm bunlar, Natalya için referans noktalarımdı.

– Peki, Mark Strong ile çalışmak nasıldı? Çünkü ikinizin de gerçekten çok ilginç karakterleri var.

J.M. : Mark tam bir efsane. Yani, o inanılmaz gerçekten ve bence en iyi aktörlerin hepsi gerçekten çok cömert oluyorlar. Mark da öyle ve gerçekten oyununuzu yükseltiyor. Onunla, bir evlilik ilişkisini keşfetmek gerçekten ilginçti. Çünkü bence biz her ikimiz de bu karakterlere tiyatro geçmişimizi getirdik. O ilişkinin gelişme şekli var, oldukça Shakespearevari bir şekilde, biraz da Lady Macbeth karakterinin unsurlarını taşıyor. Bu açıdan Mark ile böyle bir karakter dolayısıyla çalışmak çok keyifli oldu.

– Dune evreni derin sembolizmi ve tematik karmaşıklığı ile biliniyor. Dizi üzerine çalışırken hangi Dune, mitoloji veya felsefe unsurları sizi daha çok etkiledi ve performansınızı nasıl etkiledi?

J.M. : Bence Natalya’nın düşünen makinelere tepki verdiği sahne gerçekten güçlü bir sahne. Benim için, bu gerçekten de Dune evreninin mitolojisinde çok güncel ve şu anki bir şeyi canlandırıyor; düşünen makineler korkusu, bence şu anda Yapay Zekâ hakkındaki endişelerimize çok yakın geliyor ve aynı zamanda toplum için yıkıcı bir güç olup olmayacağı korkusunu da barındırıyor. Bu yüzden, Dune mitolojisinde çağdaş hisseden o kadar çok katman var ki, bence karakterim için bu en güçlü katman gibi hissettiriyordu.

Başak Bıçak – basakbicak@gmail.com



Source link

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir