Kadın olamadan anne olmak ve 6284 – Son Dakika Cumhuriyet Pazar Haberleri



Yaklaşık üç yıl önce bu köşeyi yazmaya başlarken “Ben anneliği ne kadar bilebilirim, bu konuda ne söyleyebilirim ki” diye sormuştum. Bu yüzden elimden geldiğince iyi bir anne olma çabalarımı ve bu süreçte yaptığım hataları anlatmaya karar vermiştim. Hâlâ da ara ara şaşırıyorum “anne olmuş” olmama. Biraz fazla içgüdüleriyle hareket eden bir insan olarak harala gürele, neyse ki sık sık güle eğlene üç yaşa geldik. Yine de daha önümde en az 20 yıl var, “Ben anneliği biliyorum” diyebilmek için. ama kırk yıldır çok iyi bildiğim bir şey var ki o da kadın olmak, hele hele Türkiye’de kadın olmak. Çok iyi bilirim okuldan çıkıp dershaneye giderken otobüste sürtünenleri, yoldan geçerken elleyenleri… Çok iyi bilirim okulda verdiği problemleri çözmeye çalışırken masaj yapıyorum adı altında kız arkadaşlarımı taciz eden matematik öğretmenini, gece evime dönerken sokakta peşime takılıp evime kadar takip edenlerden kendimi nasıl da apartmana son anda attığımı. Ben de Türkiye’deki her kız çocuğu gibi toplum tarafından “kadın” olarak görülmeyi henüz 12-13 yaşımda öğrenenlerdenim. Üstelik şanslı bir azınlıktaydım: Eğitimli anne babam, sevgi dolu bir ailem vardı. Buna rağmen koruyamadılar beni. 

Kız arkadaş nedir bilmeyen, kendisi hiç sevgi görmediği için sevgiyle bir şeyleri elde edebileceğini anlayamayan, “yasak, günah” diye ilişki nasıl olur deneyimlememiş bu insanlar sırf onları istemedi diye kadınları bıçaklıyor, tanımadan evlendiği karılarına evlilik içinde tecavüz ediyor, yetmiyor “Seviyordum vurdum” diyor. Sen hiç sevmedin. Bu sevgi değil, sana çanak tutan sistemin meşrulaştırdığı vahşetin! Daha da acısı bu yalnızca eğitimsiz ve giderek bilinçli olarak devlet eliyle eğitimsizleştirilmekte olan zihniyetin yaklaşımı da değil. Ben ne sözüm ona “aydın” yönetmenler gördüm “Kadının asli işi annelik, yeri ev. Tarkovsky de benzer düşünüyor zaten” diyen. Kendine örnek alacaksan Tarkovsky’nin yeteneğini al, kadın düşmanlığını değil. Samimiyetsiz bir kadın kaygısı bir de dillerinde. Kadın olamadan nasıl anne olalım? Çocuk olamadan nasıl kadın olalım? Geleceği çalınmış kız çocuklarının kanı var elinizde. 

Okuldan çıkardık, içimiz kaynıyor. Sırf gülüyoruz diye teyzeler uyarırdı: “Utanmıyor musunuz? Kızlar öyle sesli gülmez!” Oysa biz gülünce kelebekler uçuyordu, gözümüzde yıldızlar parlıyordu. Bizi niye kararttınız? Yanlış anlama teyzeciğim sana kızmıyorum. Senin ağzınla bize konuşan düzene kızıyorum. Oysa sen de gülebilseydin bizimle şimdi belki bu durumda olmazdık. Belki sen de atamadığın kahkahaların hesabını soracak kimseyi bulamadın da bize kızdın. Hani “O saatte orada ne işi vardı” diye soran kız kardeşlerimiz gibi. Biz değildik oysa gülmemenizin tanımadığınız, sevip sevişmediğiniz bir adamla evlenip eve kapanmanızın nedeni. Size öteki olasılığı hiç sunmadılar. Oysa Atatürk sunmuştu, siz elinizdekini geri veriyorsunuz üstelik kolunuzla, saçınızla, başınızla ve tüm bedeninizle birlikte.

UMUT VAR MI?

İçimde umut beslemeye en çok ihtiyacım olan zamandayım üstelik, yeni bir insan yetiştiriyorum. Onun içine koyamam umutsuzluğu ama canım ülkemin dört bir köşesinden gelen haberler hiç izin vermiyor geleceğe umutla bakmama. Anayasanın 5. maddesine göre asli görevi “toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak” olan devletin gücü kadınları ve çocukları korumaya yetmiyor mu? Yoksa güç değil de seçim meselesi mi bu? Bunun yerine kadınların çocuğunu sezaryenle doğurup doğurmaması devlet için daha önemli olsa gerek, diğer her şeyi es geçip bu konuda kamu spotu çektiklerine göre. Çocuk normal doğsun da sonra başına gelecekler önemli değil mi? Oysa İstanbul Sözleşmesi yürürlükteyken en azından biraz umut vardı. Çocuğun ve kadının beyanı esastı.

Geçen hafta internette Türkiye’den en çok aranan kelimelerden birinin “biber gazı” olduğunu biliyor muydunuz? Kadınlar korkuyor. Can güvenliğimizden korkuyoruz. Ama anne olan ve olmayan, anne olmayı isteyen, bunu önemsemeyen veya reddeden canım kız kardeşlerim… Ne olur yine de evlere kapanmayın. İnadına sokakta kahkahalarınızı atın. hâlâ sokakta bir kız çocuğunun, bir kadının kahkahası duysam içimde kelebekler uçar. Bırakın bu ülkede artık kız çocukları gülsün. İstanbul sözleşmesi yaşatsın. 



Source link

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir