Beyaz Saray’da ikinci dönemine hazırlanan Trump’ın yeni kabinesi için verdiği atama kararlarının Türk-Amerikan ilişkilerine olası etkilerini Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) dış politika program direktörü ve Türkiye’nin eski Los Angeles Başkonsolosu Gülru Gezer, Cumhuriyet’e değerlendirdi.
Gülru Gezer
Üst düzey yetkililer ve kabine üyeleri belli oldukça Trump’ın şahin bir dış politika izleyeceğinin anlaşıldığını belirten Gezer; dışişleri bakanı olması beklenen Marco Rubio, ulusal güvenlik danışmanı olarak düşünülen Mike Waltz ve Ortadoğu özel temsilcisi olarak atanan Steve Witkoff’un ortak özelliklerinin aşırı İsrail yanlısı görüşleri olduğunu söyledi. Rubio’ya Çin tarafından yaptırım uygulandığını anımsatan Gezer, Rubio’nun seçildiği olasılıkta bu statüye sahip ilk ABD Dışişleri Bakanı olacağını ifade etti. Gezer, “Rubio ve Waltz, terör örgütü PKK/PYD yanlısı ve bölgede Kürt yanlısı bir siyaset izliyorlar. Her ikisi de bölgede Kürtlerin kendileri için önemli bir müttefik olduğunu savunuyorlar. İkisi de ABD’nin Suriye’den askerlerini çekmemesi yönünde ortak görüşe sahip. Bu yönden bakıldığında Türkiye açısından çok iç açıcı bir tablo olduğu söylenemez” dedi.
‘İYİ İKNA EDİLMELİ’
Trump’ın ekibine karşın “kendi başına hareket etme” alışkanlığına sahip bir politikacı olduğuna işaret eden Gezer, Türkiye’nin lobiciliğe ağırlık vermesi ve “tam saha” baskı yaparak mevcut tüm diyalog kanallarını kullanıp kendi tezini anlatması gerektiğini vurguladı. Trump yönetiminin bu çerçevede iyi ikna edilmesi gerektiğini kaydeden Gezer, “Diyalog kanalları açık kalmalı. Trump döneminde de ABD’nin PKK/YPG’ye destek vermesi hâlinde ilişkilerde bir düzelme beklememiz söz konusu olmaz” değerlendirmesinde bulundu.