Uluslararası İşbirliği Platformu (UİP) tarafından düzenlenen 15. Boğaziçi Zirvesi’nin ikinci gününde ‘Dijital çağda dönüşen sermaye piyasaları ve stratejiler’ başlıklı bir panel gerçekleştirildi.
Moderatörlüğünü UİP İcra Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Şükrü Tekbaş’ın yaptığı panele konuşmacı olarak, Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği Başkanı ve QNB Dijital Varlıklar A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Başkanı Pamir Karagöz, Ünlü & Co Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Mahmut Ünlü, İş Portföy Genel Müdürü Burak Sezercan ve Topkapı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Emre Alkin katıldı.
Sermaye piyasalarına yatırım yapan yabancı yatırımcıların özellikle 2018 yılına kadar yapılan büyük halka arzlarda önemli alıcılar olduğuna işaret eden Ünlü & Co Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Mahmut Ünlü, bu tarihten sonra halka arzların küçülmesi ve daha ufak şirketlerin borsaya gelmesi ile yabancıların katılımında da ciddi bir düşüş yaşandığını kaydetti.
2022-2024 yılları arasında daha önce görülmemiş şekilde 120’den fazla halka arz olduğuna dikkat çeken Ünlü, “Maalesef içerideki yerli yatırımcılar büyük halka arzlar geldiğinde onları yeteri kadar destekleyecek kaynağa sahip değil. Ayrıca Türkiye’deki en önemli problemlerden bir tanesi finansal okur yazarlık konusu. Bireylerin yoğun miktarda alım yaptığı halk arzlarda, çoğu şirketin ne iş yaptığını bile bilmeden alıyor. Eski tip halka arzlarda en büyük alıcı yabancılar olduğu için ve bunların da finansal okur yazarlığı üst seviyede olduğu için, doğru fiyatı onlar belirlerdi. Yeni sistemde yabancıların gitmesiyle beraber bu da ortadan kalktı. Yabancıların tekrar gelmesi ümit ediyorum ki bütün büyük halk arzlarının başarısını sağlayacak ve diğer taraftan da fiyat oluşumunun daha sağlıklı olmasını destekleyecek.” dedi.
Türkiye’deki satın alma ve birleşmeler artabilir
Türkiye’de yabancı yatırımcı oranının yüzde 60’lardan yüzde 30’ların altına kadar düştüğüne işaret eden Ünlü, şöyle devam etti:
“Eskiden yabancı yatırımcı geldiğinde uzun süre kalırdı. Şimdi yabancının elde tutuş süresi de kısaldı ve bu anlamda Türkiye’de yabancı yatırımcı artık yerli yatırımcıdan farklı değil. Gelirken iyi ama çıkarken de çok olumsuz etkileri oluyor, borsayı aşağıya indiriyor. Yabancı yatırımcı deyince de tek bir kütle yok zaten. Yatırım stratejileri birbirinden çok farklı yabancılar var. Sermaye piyasasını geliştirmek için bizim içeride yerli yatırımcılarla güçlendirmemiz lazım.”
Türkiye’deki şirket satın alma ve birleşmeleri de değerlendiren Ünlü, bu alanda yoğun bir şekilde faaliyet gösteren bir firma olduklarını kaydetti. Türkiye’ye yatırım yapmak veya şirket satın almak için gelen direk yabancı sermaye girişinin 2014-2018 aralığında 14 milyar dolar seviyelerinde olduğunu ifade eden Ünlü, bu rakamın yıllık 10 milyar dolarlara gerilediğini belirtti. Ünlü, “Bundan sonraki döneme baktığımızda, son 3-4 ay içinde bana umut veren, yabancı sermayenin artışını sağlayacak bir takım gelişmeler oldu, güzel satın alma ve birleşme işlemleri açıklandı. Türk varlıklara yeniden uzun vadeli ilgi olduğunu göstermesi itibariyle heyecan verici gelişmeler. Orta vadeli planın başarılı olmasıyla, yani kur istikrarının sağlanması ve enflasyonun kontrol altına alınmasıyla beraber önümüzdeki yıl içinde yabancı sermaye direkt yatırımlarının artmasını ve dolayısıyla satın alma ve birleşme piyasasının daha aktif olmasını bekliyoruz.” dedi.
Küçük yatırımcı dijitalleşme deneyimini istiyor
Dijitalleşme ve sermaye piyasaları arasındaki ilişki ile ilgili konuşan Türkiye Sermaye Piyasaları Birliği Başkanı ve QNB Dijital Varlıklar A.Ş.’nin Yönetim Kurulu Başkanı Pamir Karagöz, bunu iki şekilde ele aldığını belirtti. Karagöz, şunları anlattı:
“Bir tanesi Borsa İstanbul’un kompozisyonu. Yeni ekonomi modeline uygun olan şirketler ve sektörler hangileri diye baktığımızda bu şirketlerin borsamızdaki oranı sadece yüzde 1. Bu oran gelişmekte olan ülke borsalarında yüzde 22, ABD’de yüzde 33. Dolayısıyla öncelikle bu rasyoyu derhal dünya standartlarına çekmemiz gerekiyor. Bu da ya mevcut şirketlerimizin yeni ekonomi modeline uygun yatırımlar yapmalarıyla ya da yeni halka arzların bu sektörlerden gelmesiyle olabilir.”
İkinci olarak sermaye piyasalarındaki şirketlerin dijital dönüşümüne dikkat çeken Karagöz, dünyada da bizdekine benzer şekilde küçük yatırımcı ve halka arz artışı olduğunu söyledi. Ancak burada borsa ile yeni tanışan kitlenin sistem içerisinde tutulmasının çok önemli olduğunu ifade eden Karagöz, “Bunun için de yatırım şirketlerine, portföy yönetim şirketlerine ve sektörün tüm paydaşlarına asla çok önemli bir misyon düşüyor. Ve bu misyonu da aslında en iyi şekilde ben sektörün yerine getirdiğine inanıyorum. Bir kere bu bizim anlık işlem iletim sisteminin altyapısı. Türkiye’de hisse senedi emiri iletim sisteminin teknik kapasitesi gün içinde eş anlı dağılmıyor. Belli anlarda, özellikle piyasa açılış anlarında çok ciddi yoğunluk oluyor. Bu sınavı sektör çok güzel bir şekilde atlattı. Şimdi biraz daha deneyime odaklanacağımız bir döneme giriyoruz. Yani bir platformdan sadece emir iletmek değil, robo-advisory, chatbot servisi, kendi yatırım alışkanlıklarınıza uygun, finansal okuryazarlık seviyenize uygun bilgilendirmeleri alabileceğiniz, aslında kişiye özel bir müşteri deneyim dönemine geçmek gerekiyor. Türkiye’deki sermaye piyasalarında çok hızlı bir dönüşüm var. Biraz daha yatırımcının bilinçlendirileceği bu yeni teknoloji, yeni deneyim aplikasyonları… Herkesin aslında kullandığı aplikasyonları artık küçük bireysel yatırımcı da deneyimini aynı o yeni teknolojik trendlerle istiyor. Dolayısıyla büyük yatırımcının eskiden sahip olduğu imkanlara yeni dönemde küçük yatırımcının da bu dijitalleşmeyle sahip olacağı ve bu deneyimi en üst noktada yaşatmaya çalışacağımız yeni bir dönem başlıyor aslında diyebiliriz.” dedi.
Borsa İstanbul’un en önemli yatırımcısı portföy şirketleri
İş Portföy Genel Müdürü Burak Sezercan, Türkiye’de portföy yönetim şirketlerinin 173 milyar dolarlık bir büyüklüğü yönettiklerini ve aslında Borsa İstanbul’un en büyük yatırımcılarının bu şirketler olduğunu söyledi. Portföy yönetim şirketlerinin özellikle son 3-4 yıldır en büyük kurumsal yatırımcı olarak devrede olduğunu belirten Sezercan, sektörün çok hızlı gelişmesine karşın henüz milli gelirin yüzde 11’i seviyesinde olduğuna dikkat çekti. Sezercan, bu rakamın Avrupa’da yüzde 80’lere çıktığını ve gidecek daha çok yolun olduğunu kaydetti.
Sezercan, sektördeki dijitalleşme ile ilgili de şunları söyledi:
“Yatırım fonları iki bacaklı bir iş. Bir yönetim tarafı var, bir de dağıtım tarafı var. Dağıtım tarafı daha çok bankalar ve aracı kurumların kendi dijital kanallarıyla yapılıyor. Yüzde 85 civarında bu iş bankaların aplikasyonları gibi dijital kanallardan gerçekleşiyor ve orada dijitalleşme sorunu çözülmüş durumda aslında. Yönetim tarafında da biz fonlarımızı yönetirken yapay zeka dahil pek çok algoritmadan ve teknolojiden faydalanıyoruz. Ama şu anda kritik nokta bence işin operasyon tarafı. Tefas’ta günlük işlem adedi 70-72 binlerdeyken bugün 140 binlere gelmiş durumda. 1 yıl geçmeden yüzde 90 artış yaşandı. Saklama tarafından değerlemeye, denetiminden raporlamaya kadar işte o operasyonel büyümeyi yönetecek teknolojik altyapıların oluşması gerekiyor. O konuda yatırım yapmayan şirketler sadece kendilerini değil, ülke genelinde bile işin büyümesini sıkıntıya atabilir.”
‘Dijital altyapının finansmanını ancak sermate piyasasıyla sağlayabiliriz’
Topkapı Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Emre Alkin de üretimin çok önemli olduğunu ancak tek başına fabrikasyon faaliyetinin çok da önemli olmadığının 21. yüzyılın başında çok net olarak görüldüğünü kaydetti.
Alkin, “Kocaman bir ekosistem var ve sermaye piyasaları bunun tam merkezinde duruyor. Ancak biz pat diye dijital tarafa geçtiğimizden dolayı bir bocalama içindeyiz. Bu bocalama esnasında gereken dijital altyapının finansmanını ancak sermaye piyasası ile sağlayabiliriz. Eğer bu mümkün olursa bir kısım gelişmiş ülkelerle gelişen ülkeler arasındaki açıklığın bir kısım kapanacağını söyleyebiliriz. Sermaye piyasalarının önünü açacak olan şey öngörülebilirlik ve bu öngörülebilirliği dijitalleşme sağlıyor. 17 tane ekonomistle beraber uluslararası ondan sonra üniversitelerde yaptığımız çalışma şunu gösteriyor: Önümüzdeki 10 yıl içerisinde sermaye piyasaları ve dijitalizm yan yana geldiğinde şirketlerin arzu ettikleri en maksimum cironun bile yüzde 24 üzerine çıkabilme ihtimalleri var. ” dedi.