İklim krizinin en yakıcı etkilerini gençler yaşayacak. Belki bu yüzden belki de önceki kuşaklardan daha duyarlı yetiştikleri için dünya ve doğa için en çok mücadele eden onlar. Bu mücadelede öne çıkan isimler de kendi kuşağı için rol modeli oluşturuyor. Seren Anaçoğlu da ülkemizde bu isimler arasında. Avrupa Komisyonu’ndaki en genç iklim elçisi olan Anaçoğlu ile hem ülkemiz hem de dünya için yaptığı çalışmaları konuştuk.
– Avrupa Komisyonu İklim Elçiliği’ne uzanan iklim mücadelen nasıl başladı?
Lisede çevre sorunlarına duyduğum ilgiyle iklim aktivisti olmaya karar verdim. Türkiye’nin iklim krizi konusunda hassas bir konumda olduğunu görüp araştırmaya başladım. Kabataş Erkek Lisesi’nde Çevre Kulübü’nde başkanlık yaptım ve gençlerin farkındalığını artırmak için birçok etkinlik düzenledim. 16 yaşındayken iklim kriziyle ilgili eylemlere katılmaya başladım. Benim gibi gençlerin bulunduğu “Fridays For Future” hareketine katıldım ve Balıkesir’in ilk genç çevre hareketini oluşturdum. Lise sonda Türkiye’nin ilk çevre konulu lise konferansını düzenledim. Lise son sınıfta plastiği devlet okullarında azaltmak ve su krizini önlemek için büyük bir mücadele verdim. Yürüttüğüm çalışmalar sonrasında Avrupa Komisyonu’na elçilik başvurusunda bulunup kabul edildim. Avrupa’nın en genç iklim elçisi olarak Türkiye’yi temsil etme fırsatını yakaladım ve bu rolümle iklim krizi konusunda farkındalığı artırmak için uluslararası platformlarda sesimi duyurdum. Sonra hukuk okumaya karar verdim ve “İklim krizi bir insan hakları problemidir” mottosuyla iklim krizinin insan hakları üzerinde etkisi üzerine farkındalık yaratmak istedim. Şimdi de Türkiye’nin ilk iklim davasını sürdürüyoruz. Aynı zamanda Jane Goodall’ın kurduğu ve Türkiye’de de dernekleşen “Roots and Shoots Türkiye Derneği”nin de danışma kurulu üyesi oldum. Aktivist olmak beni bu dünya için çalışıyor olduğumu hissetiriyor.
– Bir hukuk öğrencisi olarak ülkemizdeki çevre politikaları nasıl değerlendiriyorsun?
Paris İklim Anlaşması’nın imzalanması, Türkiye için hukuki olarak önemli bir adım olsa da uygulamada ciddi eksiklikler var. İklim kriziyle mücadelede, çevre ve iklim suçlarının yeterince caydırıcı olmadığını düşünüyorum. Ayrıca, ülkemizdeki çevre politikalarının insan haklarıyla ilişkisi göz önünde bulundurulmalı. Eğer bir iklim kanunu çıkarılacaksa bu kanunun iklim adaletiyle ilgili önemli yasaları da içermesi gerekiyor.
– İklim değişikliğinden dolayı birçok genç kendini üzgün, kızgın ve umutsuz hissedebiliyor.
İklim krizi sıcaklık rekorları kırarak her bireyde panik ve stres yaratıyor. Bu duyguları çok iyi anlıyorum çünkü ben de aynı şekilde hissediyorum. Gençlere önerim, bu duyguları bir motivasyon kaynağına dönüştürmeleri. İklim krizine karşı harekete geçmek bu duygularla başa çıkmanın en etkili yolu. Yaptığım iklim krizi ve hukuk atölyelerinde çok kullandığım sözlerden biri, “Değişim ancak eylemle başlar”. Bir grup içinde yer almak, yalnız olmadığını hissetmek çok önemli.
– İklim için Gençlik hareketi nedir?
“Youth for Climate Türkiye” (İklim için Gençlik) hareketi Greta Thunerg’ün başlattığı “Fridays for Future”un devamı niteliğinde. Bu topluluk iklim adaleti ve iklim krizi konusunda toplumsal bilinçlendirmeyi sağlamak için ortaya çıktı. “İklim için Gençlik” hareketini, kolektif bir değişim yaratma çabası olarak tanımlayabilirim. 2019’dan bu yana iklim krizinin çözümünü bilim insanlarının araştırmalarına dayandırarak ülke ve şirketlerin iklim politikalarını değiştirmeleri gerektiğine inanıyoruz. Bu hedefe ulaşmak için iklim grevleri düzenliyor, çağrılarda bulunuyor, davalar açıyor ve her yıl basın açıklamaları yayınlıyoruz.
GRETA İLE GÖRÜŞME
– Geçen günlerde Greta Thunberg ile bir araya geldin. Hangi fikirleri paylaştınız?
Greta İstanbul’a gelince Açık Radyo’ya destek amaçlı Açık Radyo’nun ofisinde buluşmak istedik. İklim için başlattığımız davamızdan söz ettik ve desteğini aldık. Kendisinin iklim aktivizmi yolunda ne gibi engeller ile karşılaştığını, ne yaptığını ve ileride ne yapmak istediğini sordum. Greta insan haklarının önemini vurgulayarak savaşların hiç olmaması gerektiğini, gezegende barışın olmadığı durumlarda ne insan haklarından ne de iklim adaletinden söz edemeyeceğimizi belirtti. Birbirimizi motive edip daha kollektif hareketlerde bulunmamız gerektiğini ekledi ve yaptıklarımıza hayran kaldığını söyledi. Greta, gençlerin sesinin daha fazla duyulması gerektiğini vurguladı. İkimiz de iklim eylemlerinin bir başlangıç olmadığını sistemik değişim gerektirdiğini düşündük. İklim konusunda genç kuşaklara da dünyaya da çok etkili bir şekilde esin olan Greta Thunberg ile tanışmak benim için çok önemliydi, iletişimde kalmaya devam edip kitleleri büyütmek için mücadelemizi sürdüreceğiz.
İNGİLİTERE’DE ÖDÜL
“SheInspires Vakfı her yıl dünyada ilham veren kadınları örnek göstermek ve mücadelelerine destek olmak için bu ödül programını ortaya koyuyor ve ben bu yıl “Genç Başarılı Kadınlar” kategorisinde binlerce kişi arasından finalist olarak seçildim. Ay sonu Manchaster’da ödül törenine davetliyim. Yalnzıca ben değil Türkiye’den farklı kategorilerde birbirinden değerli finalist kadınlarla ülkemizi orada temsil ediyor olacağız. Eğer final ödülünü kazanırsam, iklim aktivisti olan veya olmak isteyen tüm kadınlara ve genç kızlara ilham vermek için bir fırsat olacak. Bu ödül, Türkiye’yi, mücadelemizi ve umutlarımızı temsil edecek.”
KARBON, İKLİM ADALETİ VE BİYOLOJİK ÇEŞİTLİLİK
– Sence dünyanın iklim konusunda ele alacağı en acil 3 mesele nedir?
Dünyanın en acil ele alması gereken bence karbon salınımını azaltmak, iklim adaletini sağlamak ve biyolojik çeşitliliğin korunması. Öncelikle, fosil yakıt kullanımını azaltıp yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmek, geleceğimizi güvence altına almak için hayati bir adım. İklim krizinden en çok etkilenen dezavantajlı toplulukları korumak çok önemli; etkilenmemeleri için güçlü bir destek mekanizması oluşturmalıyız. Son olarak, biyoçeşitliliği korumak, ekosistemlerin dengesi ve sağlığı için hayati öneme sahip. Doğal yaşam alanlarını korumak, yalnızca bugünümüz için değil, yarınımız için de çok kritik. Tüm bu meseleler, uluslararası işbirliği ve dayanışma ile çözüme kavuşturulmalı; çünkü bu, hepimizin ortak geleceği. Hep birlikte, bu gezegeni daha yaşanabilir kılmak için el birliğiyle çalışmalıyız.
BİTKİ OLSAYDIN
– Bir bitki olsaydın hangi bitki olmak isterdin ve neden?
Eğer bir bitki olsaydım, muhtemelen bir ağaç olmayı isterdim özellikle de Köknar Ağacı olmak isterdim çünkü Köknar ağaçlarının yani yılbaşında gördüğümüz ağaçların bir dönümü 18 kişinin oksijen ihtiyacını karşılayabiliyor ve yılda yaklaşık 227 kilogram oksijen üretiyorlar. Ayrıca, uzun ömürleri ve dayanıklılıkları sayesinde nesiller boyu varlıklarını sürdürebiliyorlar. Bu yüzden bir ağaç olarak varlığımı sürdürmek ve hem doğaya hem de canlılığa fayda sağlamak isterdim.
FİLMLER VE KİTAPLAR
– Son zamanlarda okuduğun, izlediğin ve dinlediğin seni derinden etkileyen eserler var mı?
Jane Goodall’ın Umudun Kitabı “The Book of Hope” adlı eseri beni gerçekten bu iklim mücadelemiz konusunda en etkileyen kitaplardan biri. Benim iklim aktivistliğimde ilham kaynağım olan Jane Goodall bu sene Türkiye’ye geldi ve kendisiyle bu kitabı hakkında birebir konuşma fırsatı elde ettim, sorularımı sordum. Jane bu kitabında çevre adaleti konusunda savunuculuk yapmak için dünyayı dolaşmak zorunda olduğunu fark etmesinden sonra nasıl umudunu ve motivasyonunu sürekli dinamik tuttuğunu ve uğruna mücadele ettiğimiz dünyamızın ve canlılığın öneminden bahsediyor. Kendisiyle konuşurken iklim aktivizmi zordur ama en önemlisi bu zorluğun üstesinden gelmek için bir umut kaynağına ihtiyacımız olduğunu söylemişti. Film olarak ise, “How to Blow Up a Pipeline”ı söyleyebilirim. Kitabını da filmi izledikten sonra okudum. Spoiler olmasın diye çok fazla içeriğinden bahsetmek istemiyorum fakat iklim krizinden etkilenen gençlerin ve ailelerinin kendi hayatlarına olan etkisini gördükten sonra Amerika’daki fosil yakıt endüstrisine karşı başlattıkları zorluklarla dolu bir aktivizm mücadelesini gösteriyor. Hem konusu bakımından hem de gerçekçiliğiyle kanımızı donduran ve bir anda kendinizi aktivist olarak bulabileceğiniz bir yapım.