Melis Babadağ: ‘Resim benim sağaltım aracım’ – Son Dakika Cumhuriyet Pazar Haberleri


* Oyunculuk kariyerinizi biliyoruz. Ancak aynı zamanda iç mimarsınız. Tüm bunlara ressamlık da ekleniyor. En başa dönelim, sahneye çıkışınız nasıl oldu?

Hepsi paralel ilerledi, bir şeye başlayıp başka bir alan geçmedim. Çok küçükken attılar beni sahneye beş yaşında tiyatroya başladım. Aynı zamanda resim yapıyordum. Sahne ve resim benim için hep vardı. Üniversite sınavında bir yol ayrımına girdim. Konservatuvar fikri bana çok uzak geldi çünkü önümde bir örnek yoktu. Ben de güzel sanatlar fakültesine girdim. Oyunculuğa da devam ettim. Mezun olduktan sonra dizi teklifleri geldi ve haftaiçi mimarlık yapıp haftasonu sete gittim. Geniş Aile’de de bu şekilde yer aldım.

* Zor olmadı mı? Çünkü setler genellikle esnek çalışma saatleriyle yürüyen bir alan.

Mimarlık da öyle aslına bakarsanız, proje dönemlerinde bazen saçınızı bile yıkamaya fırsat bulamayabiliyorsunuz. İkisi birlikte çok sürdürülebilir denemez. Geniş Aile’den önce bir Aile Saadeti projesi vardı. Benim direncimi kırdı o dizi. Çünkü o dönem sevdiğim tüm oyuncular o projedeydi. Ve orada olmam lazım dedim.

* Farklı disiplinlerde işler üretiyorsunuz. Üretim süreci nasıl ilerliyor; birbirini besliyor mu bu alanlar yoksa tercih yapmak gerekiyor mu?

Yaşamda hiçbir şekilde tercih yapmak gerekmiyor. Eğer bir şey üretiyorsanız her alanda uyumlanabilirsiniz. Yazıyorsanız modayla da üretebilirsiniz, şairseniz bunu resimle de birleştirebilirsiniz. Üretmenin bir disiplinde kalması gerektiğini düşünmüyordum. Bunların hepsinin birleştiği bir nokta var tabii.

* Tanımlardan uzak diyebilir miyiz?

Kesinlikle. Çünkü yaşam bir bütün. Bütün tecrübelerimiz sonucunda bugünü yaşıyoruz. Dolayısıyla, yaşamın içinde ne kadar olabiliyorsam, ne kadar alanda üretebiliyorsam hepsini yapıyorum.

* Yaratım süreciniz nasıl ilerliyor?

Tamamen serbest bırakarak, düşünmeden tasarlamadan ilerliyor. Resimlerim taslağı çizilmiş resimler değil. Yani “taktik maktik yok, bam bam bam!” Resim benim için bilinçaltının dışa vurumu gibi. Bir gün bir söz söyleriz ve o söz o ana kadar biriktirdiklerimizden oluşur, bu da öyle, benim sağaltım aracım. Resim yapmak benim için su içmek gibi bir şey.

* Aslında bir yandan da piyasası olan zor bir alan.

Öyle ama ben o piyasada olsam da olmasam da resim yapmaya devam ederim. Bir sanatçı bir tarzda bir resim yapıyor ve bu tarzın dışında çıkınca bile bir önyargı oluşabiliyor. Bu durum oyunculukta da vardır. Örneğin, komedi oynamışsınızdır ama “Bir de sağlam dram yapayım” dersiniz. Ama bu o kadar zor gelir ki bazen yıllar alır. Çünkü insanlar gördükleri şeyin devamını görmek isterler. Bunu kırmak da güçtür.

* Her iki alan için de böyle bir kaygı var değil mi?

Elbette… Sizden beklenen bir tarz vardır. Yapımcılar da koleksiyonerler de böyle aslında.
Öyle sanatçılar var ki masalarında aşina olduğunuzdan bambaşka şeyler görürsünüz, gözbebekleridir. Masasındaki o işi gösterip bunu da o yaptı deseniz pek yeri yok piyasada. Yani tişört aynı tişört ama herkes logoyu görmek istiyor.

* Endüstrileşiyor muyuz yani?

Evet ve bu maalesef her alanda geçerli. Çünkü yatırım aracı olmaya başlıyor sanat eserleri. Beklentisi olan bir piyasa aslında. Ben bir piyasa oluşmaması için eserlerimi satışa sunmamıştım. Daha kontrollü ilerlemeye çalışıyorum. Bu anlamda şanslıyım iyi bir çevreye sahibim.

* Sırada hangi projeler var?

Henüz yazım aşamasındaki dijitalde olacak iki proje var. Şu an yayında olan bir reklam filmi var. Kendi hazırlayıp sunacağım ve televizyonda olacak bir kültür sanat programı hazırlığındayız. Başka yüzler, farklı işler ve sohbetlerin olduğu bir program olacak. Önümüzdeki yıl temmuz ayında da Bodrum Merqezart’da bir kişisel sergim olacak.

Sıkılmadan dinlediğiniz şarkı: A Perfect Circle şarkılarının tamamı.
“Keşke bende olsa” dediğiniz tablo: Dürer’in Annesi
Son okuduğunuz kitap: Olasılıklar Arasında- Ece Ergönenç.
Bu filmi mutlaka izleyin: Big Fish



Source link

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir